Bezirgân zahire ambarları Likya tipi mezar anıtından (Lahit) esinlenilerek ahşaptan yapılmıştır.
Bezirgân'da ambar yapımı işi bir önceki kuşakta Esat ve Ömer ustalar tarafından yapılırmış. Ancak yaklaşık 40 yıldır Mehmet OK ve 10-15 yıldır da oğlu Muhsin OK tarafından yapılıyor. Usta bu ambar yapım işine 25 yaşlarında başlamış. O zamana kadar çiftçi olup şimşir ellik, düven gibi küçük ağaç işleri yapıyorken tarım işlerini diğer 8 kardeşine bırakıp bu yaştan sonra hızar alarak marangozluğa başlamış.Eski ustalar ambar kerestelerini genç Mehmet Usta'nın hızarında biçtirip montajını kendileri yapıyorlarmış. Şu anda köyde ambar yapımı işi olmadığı için marangozlar sadece doğrama yapmaktadır. Ambar yapımında kullanılan sedir ve katran ağaçları Orman Dairesi'nce tespit edilerek ihtiyacı olanlara ihtiyacına göre ( kümeslik, ambarlık, ev kerestesi şeklinde ) ve düşük bir bedel karşılığı verilirken bugün kereste yalnızca tüccarlardan ve yüksek bedel karşılığı temin edilebilmektedir.
Ambar için seçilen alanda önce 30 - 40 cm derinliğinde bir temel kazılarak buraya bir dikdörtgen alan oluşturacak şekilde dört adet kalas ve o dikdörtgenin ortasına bir uçtan bir uca çapraz olarak uzatılan bir denge kalası yerleştirilir. Bu denge kalası kerestenin fazla olması durumunda 3 tane de atılabilir ve bu dayanıklılığı arttırır. 2'şer metrelik 8 tane de kalas da dikine atılır. Bu dikine kalasların üstüne yine kenişlenmiş ( oluk açılmış ) 4 tane kalas daha geçirilir. Bundan sonra içinin bölmeleri ve çatısı yapılarak ambar tamamlanır.
Ambar için kullanılacak ahşap kalaslar hızar makinesindeki planyaya takılan "Keniş" dedikleri bir aygıtla şekillendirilmektedir. Bu kenişle oyulan ve alt döşemede kullanılan 15 x10 ebadında uzun kalasların yatay olarak uzatılarak bu oluğa aynı ebattaki kalasların dikey olarak oturtulması yöntemiyle oluşturulur. Ambar sahibinin ekonomik gücüne, elinde bulunan kereste olanağına ya da beğenisine göre kalasın ebadı 20 cm'ye kadar büyütülebilir. Bu oyuğu açan aygıt gibi oyuklara da "Keniş" denmektedir. Bu kenişlerin genişliği genellikle 1 cm.dir. Ancak bu kalınlığın 2 cm. olması ambarın daha sağlam olmasını sağlar. Tavan 1 x15 cm. ebadında biçilen iki kat tahta ile kaplanır. En üstüne de 3 - 3.5 veya 4 metre ebadında kesilerek yine geçme usulüyle birleştirilmiş kalaslar ambarın gövdesini örtecek şekilde aşağıya doğru uzatılarak çatı yapılır. Bu tavan tahtalarına mertek, çatıya da "Ambar Örtüsü" ya da "Beşik Örtüsü" denir. Eskiden tamamen tahta olan çatı kaplamasında ahşabın hem çabuk çürümesi hem de pahalı olması nedeniyle uzun yıllardır çinko ve saç kullanılmaktadır.
Bu marangoz işçiliği 1986 yılına kadar mazotla, bugün ise elektrikle çalışan hızarlar tarafından yapılmaktayken bu teknolojilerin olmadığı zamanlarda bütün parçalar el rendesi, el kenişi gibi aletler ve el emeği ile yapılırmış.
"Geçme Tekniği" ile yapılan ambarların "Beşik Örtüsü" denen çatısında ile ön tarafta girişi sağlayan ve merdivenlerin bağlandığı balkon dışında hiçbir yerinde çivi kullanılmamaktadır. Bunun nedenini eski ambar ustası Esat ÖCEK şöyle anlatmaktadır; "Ambar tahtasına çivi vurulmaz. Neden dersen çivi ağaç kurduna yol olur. İlle de vurulacaksa, çivi kendi ağacından olmalı. Ambar dediğin geçmeli olmalı ve katrandan yapılmalı.. Geçmeleri tam denk getirdinmi korkma çürüyüp kalacak diye.. Bırak börtü böceği, rüzgâr bile geçemez aradan. " (Alıntı: Damdaki Deve Sürüsü: Giray ERCENK Atılım Matbaacılık ve Gazetecilik Yayınları Antalya 1998 S.10 ) Bu özelliği nedeniyle sökülüp başka bir yere yine aynı yöntemle uyarlanabilme olanağı vardır. Ambar ustalarının yaptıkları bu muhteşem eserlere kazıdıkları, çaktıkları bir sembolleri, özel bir işaretleri olmadığı halde çaktığı çivinin bile yapanın işçiliğini yansıttığı söylenir ve işin erbapları hangi ambarı kimin yaptığını bilebilmektedir.
Ambarların içi tabanda "Güpse" denilen gözlere ayrılmıştır. Ortalama bir ambar 6 veya 8 güpseden oluşur. Bu gözlere hasat sonunda kaldırılan mahsul doldurulur. Bazı ambarlar çift kapılıdır. Genellikle iki kardeşe ait olan bu ambarlarda 3 göz bir tarafta, 3 göz de diğer tarafta yer alır ve ambarın ortası kapalı olup her iki taraf birbirini görmez.
Güpselere sığmayan mahsul çuvalları, sandık, deri, süpürgelik vb. eşyalar da üzerine dizilir. Sandıklarda, toprak evlerde kalsa nemden bozulabilecek ya da fare gibi canlıların istilasına uğrayabilecek sayısız çeyiz, dokularına işlenen el emeği ve umut, sahile göçenlerin yatak yorganlarına sinen duygu ile kışlık ya da yazlık çamaşırlara, ata yadigârlarına gizlenen binlerce anı.
Ambarlara istiflenen çeyizlerin hisleri de taşar sandıklardan. Dikkatli bakınca genç kızların güzel ellerinde okşanıp güzel gözlerinde yıkandıktan ve bütün renklerin hasbıhal olup dört döndüğü bir yaylaya dönüştükten sonra yeni bir yuvaya yayılmadan önce geldikleri bu dingin evrende yaşadıkları sadece heyecan değildir. Burada, hayatın nabzının attığı bu mekânda dinlenirken bir zaman tünelinden geçişin yorgunluğunu da atarlar adeta. Dört bir yanlarını sarıp sarmalayan bu mekânın atası olan Likya Tipi Mezar Anıtı (Lahit) gibi ölüme değil yaşama tanıklık etmesi, kendi akıbetlerinin ve ölümle çıkılan karanlık bir yolculuk yerine hayata, hayatın canlı ruhuna aydınlık bir balonla yollanmanın sevincidir aynı zamanda.
Diğer yandan bir dingin nida da ambarları yarım asırdır sırtında taşıyan topraktan yükselir. Kıtlıktan berekete, anıdan umuda yapılan yolculukta bu kutsallığa kesmiş mekânları bünyesinde barındırmaktan, onlarda dinlenip günü geldiğinde hayata taşacak coşkuyu düşlemekten memnundur. Ayrıca yağmur, yel, gündönümleri dışında insanla kendini örselemeyeceği bir mesafede durmaktan da hoşnuttu. Üstünde ne tırpan, ne gübre, ne karanlık hesaplaşmalar ne de ölüm kol gezerdi. İnsanların sadece ulvi bir çaba sonunda döktüğü alın teri ile gelecek güzel günlere inancın ateşlediği sıcaklığı yayılırdı toprağın gövdesine. İşte bu yüzden ambarların aralarında mahalle çocukları gibi kollayarak, buralara gelince kendilerini dağ keçisi sanan evcil (!) keçilerin gübreleri ile beslediği ısırgan otları cansıza can verirdi.
"Ambarlararası" denen bu mevkide, sayıları zamana yenik düşüp göçenlerin sessizliğine, yanına getirdikleri taze orman kokusuyla gençlik aşılayanlarla, zaman içinde değişen, şimdilerde dörderli sıralara dizilmiş 125 görkemli zahire ambarı bulunmaktadır. Ambarın bu bölgeye kondurulmasının nedeni olarak buranın köy merası olması, ovadan biraz yüksek olduğu için su basmaması gösterilmiştir.
Yan yana ya da karşı karşıya ama bir arada, birbirleriyle sırlarını söyleşir, geleceği düşler gibi sıralanırlar. Bu üçü gibi nice kuşağa meydan okuyan ambarlardan çatısı olmasa bile hala heybetle durmasına rağmen yaşlandığı için emekliye ayrılanlar dışında yanan ya da yıkılan olmamış. "Ambarlararası"nda ambarlardan farklı karakter taşıyan tek yapı, bekçi kulübesi olarak yapılan ve bugün yıkılmış olan taş kulübedir.
Bu kadar zenginliği içinde barındıran ambarlar elbette kendi kaderlerine terkedilmiş değildi. Onları gece gündüz kollayan bir bekçileri vardı.
Ambarları bekleyen Mehmed ZEYMAN (Memiş) 70 yaşında. Bezirgânlı, evli, 8'i sağ 11 çocuk babası. Şu anda bekçiliği bırakmış ama bütün yıl orada kalmak kaydıyla 20 yıl beklemiş insanların emeklerini ve namuslarını… Namuslarını diyorum, çünkü aynı zamanda borçlarını da buğday, arpa, nohut, fiğ gibi mahsullerin bizzat kendisiyle ya da satıp parasıyla öderlerdi bu insanlar ve eskisi gibi gür çıkamasa da sesleri, öderler hala. Bu sahiplenme karşılığında ambar başına aldığı 3 kile "Zehre" zamane şartlarında karnını doyuramaz olunca bırakmış işini. O'ndan sonra kimse omuzlamayınca bu gönüllü esareti şimdi kendi kaderine terkedilmiş gibi birbirlerini gözetir olmuş içlerinde hayatın tohumlarını kucaklayan ambarlar. Onlar toprakla, havayla, insanla, kuşla ya da balıkla buluşana dek gözü gibi bakmaya duyulan inançla.
Buna rağmen Memiş Amca aynılaşmanın verdiği alışkanlıkla yine onların yanında yöresinde dolanmakta. Kendisini orada bulduğumuzda, bize rehberlik etmekten haz duyarak anlattı evlatları gibi baktığı belli olan ambarların sahipsiz kalmalarına rağmen zarar görmemelerinin sırrını, memleket temiz olmasa, şehirler gibi bozulsa bir gecede uçacağına, bu kokuşmuşluk nedeniyle şehirde ne aç, ne susuz olduğuna inancını.
Bizi gezdirdiği kendi ambarının 3 kuşaktan eski olduğunu söylüyor. Babasının satın aldığı adamın, babasının ve kendisinin dünyadan geçişini anlatırken gözlerindeki saygı duruşuna benzer hüzünlü bir ifadeyi bir köy odasının kapısında yazan şu dizelerle betimliyoruz:
“Ey misafir, safa geldin, bundan iyi makam olmaz.
Kimi gelir, kimi gider, hiç kimseye mekân olmaz.”
Ambarlara konan zahirenin zararlılara karşı korunması için ziraat ilaçları yanında doğal yöntemler de kullanılır. Mahsulün içine incir ve dut yaprağı ve sönmemiş kireç karıştırırlar.
İçlerinde onca yoksulluğu, belki çiftçinin traktör, evin kadının yeni bir fistan, çocuğunun plastik bir bebek ya da oyuncak kamyon hayalini besleyen, hayalleri bozulmasın diye en derinine, karnına katan ambarlar bugün yorgun. Artık içlerinde eskiden taşıdığı zenginlikleri barındırmıyor, şükür ve umutla harmanlanmış bereketleri kucaklayamıyor, yanlarına yeni ambarlar konamıyor. Bunda tarımsal üretimin azalması, kente göç, geleneksel değerlere eski özenin gösterilmemesi gibi faktörler etkili olmaktadır.
Şimdi sahip oldukları her şeyi yitirmiş bir müflisin derin sessizliğinde özlerinde bulunan yaşam enerjisine tutunuyorlar. İnsanlar sanki akılları başlarına gelip onlara değil asıl kendi geleceklerine sırt çevirdiklerini, oysa kurtuluşun yeniden toprağın karnını yarmakta, doğaya dört elle sarılmakta olduğunu anlayacaklarmış gibi.
Mimar restoratör
Kayhan Seyrek,
Restoratörler İsmail Akgül, Çiğdem Özcan ve Hamit Demir Bezirgan Köyü'ne gelerek, ambarlar üzerinde çalışmaya başladı.
Ambarlar tek tek numaralandırılırken, her biri için rapor hazırlanıyor. Çalışmada kaç tip ambar olduğu belirleniyor, her ambar için röleve ve restorasyon projesi hazırlanıyor.
Şu anda ayakta kalan ambar sayısı 96. Hazırlanan röleve ve restorasyon projeleri Antalya Anıtlar Kurulu'na sunulacak. Kabul edilen restorasyon projesi kapsamında 4-5 ambar aslına uygun restore edilecek
Çürüyen ahşapları ve ahşap merdivenler değiştirilecek. Yangın muslukları bağlanacak. Ambarların giriş bölgesine tanıtma levhaları yerleştirilecek. Restore etmek isteyen ambar sahiplerine yardımcı olunacak. Tarihi ambarlar, Türk turizmine kazandırılacak
Kayhan Seyrek,
Restoratörler İsmail Akgül, Çiğdem Özcan ve Hamit Demir Bezirgan Köyü'ne gelerek, ambarlar üzerinde çalışmaya başladı.
Ambarlar tek tek numaralandırılırken, her biri için rapor hazırlanıyor. Çalışmada kaç tip ambar olduğu belirleniyor, her ambar için röleve ve restorasyon projesi hazırlanıyor.
Şu anda ayakta kalan ambar sayısı 96. Hazırlanan röleve ve restorasyon projeleri Antalya Anıtlar Kurulu'na sunulacak. Kabul edilen restorasyon projesi kapsamında 4-5 ambar aslına uygun restore edilecek
Çürüyen ahşapları ve ahşap merdivenler değiştirilecek. Yangın muslukları bağlanacak. Ambarların giriş bölgesine tanıtma levhaları yerleştirilecek. Restore etmek isteyen ambar sahiplerine yardımcı olunacak. Tarihi ambarlar, Türk turizmine kazandırılacak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder